21 Aralık 2010 Salı

Hallac-ı Mansur



Pervane uçtu, döndü, eritti kendini. Resimsiz, cisimsiz, unvansız hale geldi. Artık ne için dönecekti şekillere? Vuslattan sonra hangi hal vardı ki!

7 Aralık 2010 Salı

CARİYENİN AŞKI VE YAVUZ SULTAN SELİM HAN

Yavuz Sultan Selim Han, Mısır'ı fethettiğinde bir süre orada kalır. İdareyi eline alıp kendi hâkimiyetini yerleştirmek için bu elzemdir. Bu sırada bir çadırda kalıyor. Çadırı süpürüp temizleyen, yemeği yapan Mısırlı bir cariye vardır ki, Yavuz Selim Han sabah çıkınca, cariye geliyor, akşama kadar çadırı temizleyip yemekleri hazırlayıp gidiyor, akşam olunca da Yavuz Selim Han çadırına dönüyor.

Cariye nasıl olduysa bir kaç defa Yavuz Sultan Selim Hanı görür ve Ona âşık olur. Lâkin umutsuz bir aşk. Zira bir tarafta koskoca Cihan Padişahı Halife-i Rûy-i Zemin, diğer tarafta basit bir cariye...

Fakat cariyenin aşkı dayanılmaz boyutlara ulaşıp da kalbine sığmaz hale gelince, ne yapacağını bilemez halde Halifeye açılmaya karar verir. Lâkin aradaki uçurum cariyeyi iyice çıkmaza sokar ve kararsız hale getirir. Bir yandan aşkının dayanılmaz baskısı, diğer yandan aradaki devâsâ farkın kendini engellemesi arasında bocalayan cariye Halifenin karşısına çıkma cesaretini kendinde bulamadığından, yazıyla ilân-ı aşk etmeye karar verir. Ve üç kelimelik bir not yazarak Halife hazretlerinin yatağına bırakır. Notta sadece üç kelime yazılıdır:

"Derdi olan neylesin?"

Akşam çadırına gelip de yatağının üzerinde küçük bir kağıt parçası bulan Yavuz Sultan Selim Han, kağıdı okuyunca bu notu yazanın, çadırını süpüren cariye olduğunu anlar. Ve kâğıdın arkasına cevabını yazar:

"Derdi neyse söylesin."

Kâğıdı aynı yere bırakır. Sabah olunca da çıkıp gider. Bir müddet sonra Cariye temizlik için çadıra geldiğinde ilk iş olarak kâğıdı arar. Kâğıdı bıraktığı yerde duruyor bulur. Kaparcasına kâğıdı alıp okuduğunda heyecanı bir kat daha artar. Halifenin cevabından cesaretlenen cariye, kâğıdı çevirip dünkü notunun altına şu cümleyi ekler:

"Korkuyorsa neylesin?"

Akşam olur. Halife çadıra döner. Kâğıdı okur ve cevabı yazar:

"Hiç korkmasın söylesin."

Sabah bu cevabı okuyan cariye artık kararını vermiştir: Aşkını bu akşam halifeye söyleyecek. Ne olacaksa olsun artık. Ve o gün temizliği bitirdiği halde gitmeyip Halifeyi beklemeye başlar. Yavuz Sultan Selim Han akşam çadıra dönünce cariyeyi kendisini bekler bulur. Cariye, Halifeyi görünce hemen ayağa kalkıp temenna durur. Yavuz Selim Han "Buyurunuz, sizi dinliyorum" deyince, cariye tüm cesaretini toplamaya çalışırken, titreyen ellerini gizlemek için elleriyle dirseklerini tutarak kollarını kavuşturur. Heyecandan yüzü kıpkırmızı olmuştur. Kalbi yerinden fırlarcasına atarken, titrek ve mahcup bir sesle: "Efendim..." der. "Cariyeniz... Size..." ve cümlesini tamamlayamadan yığılıp kalır.

Kalbine sığmayan aşkını söyleyemeden ruhunu teslim eden cariyenin, bu tertemiz aşkı karşısında Koca Halife gözyaşlarını silerek etrafındakilere şöyle der:

"Gerçek aşkı şu cariyeden öğrenin. Zira âşık, mâşukunun yolunda olur ve o yolda ölür."

26 Kasım 2010 Cuma

Pir' den


Bir insan bilmiyorsa ne istediğini, hem seni ziyan eder , hem kendini.. Dibini görmediğin suya dalmadığın gibi,emin olmadığın Sevgiye teslim etme kendini. . . ! "Hz Mevlana"

12 Kasım 2010 Cuma

Hz. Şems


Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir.Korka korka atar adımlarını."Aman sakın kendini" diye tembihler.Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği:" Bırak kendini ko gitsin! "Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır harap düşer.Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur.Ne varsa harap bir kalpte var!

11 Kasım 2010 Perşembe

ONE LOVELY BLOG AWARD



Güzel dervişim bana bu ödülü layık görmüş. Seve seve kabul ediyorum ve çok teşekkür ediyorum . Şimdi ödülün kurallarını yerine getirelim ve ödülümüzü paylaşalım :)
Kural 1- Ödülü kabul etmek ve ödülü veren kişiyle bloğunuzda bağlantı kurmak.
Kural 2- Ödülü 15 blogcu arkadaş ile paylaşmak, genele bırakmamak.
Kural 3- Seçilen 15 blogcu arkadaş ile iletişim kurmak ve seçilmiş olduklarını bildirmek.
1- dervish's way
2- Münzevi Kişilik
3- Sessiz ve Sonsuz
4- Cepaynası
5- Ruh ve Mana
6- Zeynox
7- Hayatın Ressamı
8- Sakar Hafiye
9- Siyahi Kelebek
10- SerpiL
11- Ruşen
12- Syhn
13- Ali İkizkaya
14- Zeynican
15- Suretim
Sevgiler (:

21 Ekim 2010 Perşembe

Fihi Ma Fih' den alıntı ( Mevlana )


Buyurdu ki: Sevilen kimse güzeldir. Bunun aksi olamaz. Yani, her güzel sevilmez, her güzelin sevilmesi lazım gelmez. Güzellik, sevilmiş olmanın, sevimliliğin bir cüz'üdür. Sevimli olmak asl'dır. O olunca güzellik elbette olur. Bir şeyin cüz'ü, küll'ünden ayrı olamaz ve her zaman cüz küll'ü ile beraber bulunur.
Mecnun'un zamanında da güzeller vardı ve onlar Leyla'dan daha güzeldi. Fakat Mecnun bunlara sevgi göstermemişti. Ona: ''Leyla'dan daha güzelleri var, sana bunları getirelim.'' dediler. O: ''Ben Leyla' yı dış güzelliği ve görünüşü bakımından sevmiyorum. O, görünüşünden ibaret değildir. Leyla benim elimde bir kadeh gibidir. Ben o kadehten şarap içiyorum ve bu şaraba aşığım. Sizin gözünüz sadece kadehte, içindeki şaraptan haberiniz yoktur.'' dedi. Bana eğer mücevherlerle süslü, altın bir kadeh verseler, fakat içinde sirke veya şaraptan başka bir şey bulunsa, bu benim ne işime yarar? Halbuki içinde şarap bulunan eski, kırık bir kabak, benim için o kadehten ve bunun gibi yüzlerce kadehten daha iyidir.

15 Ekim 2010 Cuma


"BÜYÜK Bİ ADAMIN İKİ YÜREĞİ VARDIR. BİRİSİ KANAR VE DİĞERİ SABREDER."


Halil CİBRAN

14 Ekim 2010 Perşembe


Üzerinde yaşadığımız dünya bizim daha iyi ya da daha kötü olmamıza göre, iyi ya da kötü olacaktır. Aşkın gücü burada işe karışır; çünkü sevdiğimiz zaman, olduğumuzdan daha iyi olmak isteriz her zaman.



Paulo Coelho / Simyacı

4 Ekim 2010 Pazartesi



Öyle karanlık bir geceyim ki aya isyan ettim.Öyle kimsesiz ve yoksulum ki, yine de sultana isyan ettim.O güzeller güzeli lütfetti de çağırdı beni,Gitmiyorum evine, yoluna izine isyan ettim...İnatlar etse sevgilim, üzse beni, yine de "âh" demeyeceğim, "Âh" çekmeye de isyan ettim..Parayla, şanla, mevkiiyle çelmek isterler aklımı,Bilmezler paraya da, şana da, mevki ye de isyan ettim..Paslanmış bir demir zerresim ama yine de mıkantıslara isyan ettim..Kuru bir saman çöpüyüm ama kehribarlara isyan ettim..Öyle bir zerreyim ki ben, isyan ettim dört unsura..Havaya, ateşe, suya ,toprağa; İsyan ettim beş duyuya..Beş altı dediğin nedir ki senin..Öyle bir zerreyim ki ben, bir olan Allah'a isyan ettim..Sen bu söze dayanamazsın, çünkü suyun dışındasın..Şems'e benzediği için ben, güneşe isyan ettim.



Hz.Pir Mevlana Muhammed Celaleddin-i Rûm-î

1 Ekim 2010 Cuma


BarıÅ� Manço (Benden Öte Benden Ziyade)
Yükleyen barrlass. - Video klipler, sanatçı röportajları, konserler ve çok daha fazlası.

Bu akşam yine garip bir hüzün çöktü üstüme
Hücrem soğuk bir tek sen varsın düşlerimde
Demir kapı yine kapandı ağır ağır üzerime
Kelepçeler yine vuruldu kilit kilit yüreğime
Derin derin soluyorum seni gecelerce
Duvarlara kazıdım ismini her köşeye
Dudakların şeker gibiydi
Baldan öte baldan ziyade
Pembe pembe yanakların
Gülden öte gülden ziyade
Sabret gönül sabret
Sakın isyan etme
Bir gün elbet bitecek bu çile
İsyan etme
Dört kitaptan başlayalım istersen gel söze
Orda öyle bir isim var ki
Kuldan öte kuldan ziyade
Onu düşün ona sığın
O senden öte benden ziyade
Bir sabah elbet güneş de doğacak penceremde
Ama bil ki ateşin hala yanacak yüreğimde
Gözyaşlarım akıp gidecek
Selden öte selden ziyade
Bir canım var vereceğim
Baldan öte baldan ziyade
Sabret gönül sabret
Sakın isyan etme
Bir gün elbet bitecek bu çile
İsyan etme
Dört kitaptan başlayalım istersen gel söze
Orda öyle bir isim var ki
Kuldan öte kuldan ziyade
Onu düşün ona sığın
O senden öte benden ziyade
Bir ben var ki benim içimde
Benden öte benden ziyade
Bir sen var ki senin içinde
Senden öte senden ziyade
Bir ben var ki benim içimde
Benden öte benden ziyade
Bir sen var ki senin içinde
Senden öte senden ziyade

27 Eylül 2010 Pazartesi

Mevlana


Ey Gözyaşı.! Mademki, Gözümün Kapısından Çıktın, Gidiyorsun, Bari SevgiLinin Kapısına Git de, Başını ONUN Eşiğine Koy.!

Mevlana Celaleddin Rumi


Asla sorunu sorun olarak görmezsen , sonsuz huzur kalbine dolar ve neşe içinde bir yaşam sürersin. Tebessüm etmeyi daima bir düstur haline getir. Tebessüm yaratanına vereceğin en güzel hediyendir. Çünkü onun yarattıklarına saygı ve sevgi duyduğunu hissettirirsen "O" da sana sonsuz huzur kapılarını ardına kadar açar...

24 Eylül 2010 Cuma

günün sözü


Yalan zekâ işidir. Dürüstlük ise cesaret. Eğer zekân yetmiyorsa yalan söylemeye, cesaretini kullanıp dürüst olmayı dene_________


Günaydın Hayat..Günaydın Aşk..Günaydın Canlar...Sevgiye sevgi katan bir gün olsun..Gökkuşağı gibi renk renk..7 renk... Gülmek bulaşıcıdır..Haydi gül (=

23 Eylül 2010 Perşembe

Alıntıdır


Can; Sevda muhabbetinin tadını bilmedikçe, Aşk zevkine giden sırlı yolda mihnetlere katlanamaz... Sevgisiz ruha, aşkın zevkini anlatmak... Çölde susuzluktan dili damağına yapışmış ve suyun serabını görmüş sussuzlara, gördüğü serabın yalandan ibaret olduğunu anlatmaya çalışmak kadar boştur... Kul sevdasıyla kalbi tutuşm...amış kişiye, Allah Aşkını anlatmak; Dünyanın zevkleriyle mutlu olan kişiye, dünyanın zevklerinin yalan olduğunu anlatmaya gayret etmek kadar boştur...bârân-î

27 Ağustos 2010 Cuma

Nazım Hikmet


Dün "canım" olan yarın "düşmanım" olmaz benim...Yaşananların hatırı hep saklı ka...lır Hatırları sorulur selamları hep alınır..."SİLDİKLERİM" vardır bir de ! Onlar yanlışlarım ve pişmanlıklarımdır Adları anılmaz hatırları sorulmaz sadece beddualarımdır...Vicdanla birlikte... "ŞEREF" ararım ben sevdiklerimde;Her zaman doğru değildir elbet seçimlerim... Zaman gelir "ŞEREFSİZLERİ" de severim...Her yerde gözüm kulağım vardır benim "Eksik söylemek yalan söylemek değildir !" mantığındaki Beni değil kendini kandırır yalnızca...Bilmezden gelişlerim aptala yatışlarım Kaybetme korkumdan değil karşımdakilerin yalan söyleme potansiyellerine olan merakımdandır..."inkar" olmaz benim hayatımda... Yaşananı "YAŞANMAMIŞ" saymam Sayanlarıda SAYMAM...Kelimelere sığmaz SAYFALAR SÜRER BENİ ANLATMAKAma ne kadar anlatılırsa anlatılsın; YAŞAYAN BİLİR BENİ... YAŞAMAYAN ANLAMAZ...Ağırdır sevmelerim Her "YÜREK" taşıyamaz... Büyüktür umutlarım Her "OMUZ" kaldıramaz...

26 Ağustos 2010 Perşembe

Can Dündar / Aceleye Gerek Yok ki


Herkes bir arayış içinde, ama hiç kimse ne aradığını bilmiyorSanıyoruz ki çok pa...ramız, sürekli yükselen bir kariyerimiz, bahçeli bir evimiz, spor bir arabamız olunca biz de çok mutlu olacağızHadi maddeciliği bir kenara bırakalım; niye herkes aşktan şikayetçi?Çevremizde kaç kişinin aşk hayatı iyi gidiyor? Eminim parmakla sayılacak kadar azdır Ve eminim hiç kimse yanlışın nerede olduğunu da bulamıyordur.Ben ten uyuşması kadar ruh uyuşmasının önemine inanırım Hatta insanların eş ruhlarının olduğuna bile inanırım Ama ruhları olmayan bedenler birbirleriyle ne kadar uyuşabilir ki? Evet, önce göz görür fakat ancak ruh sever Ayrıca ruhumuz olmadan eş ruhumuzu bulmak gibi bir şansımız olmadığına da eminim İşte bu yüzden içimiz de sürekli bir eksiklik duygusuyla yaşıyoruz hepimiz, işte bu yüzden sürekli duvarlara çarpıp çarpıp kendimizi kanatıyoruz ve işte bu yüzden mutluluğu bir türlü yakalayamıyoruzGerçekte hız çağında yaşıyoruz Her şey o kadar hızlı geçiyor ki, ne işe, ne arkadaşlarımıza, ne ailemize, ne çocuğumuza, ne kendimize yeterince vaktimiz kalmıyor Akrep ve yelkovanla yarış halindeyiz Bu yüzden bütün ilişkiler yarım yamalak, bütün sevgiler bölük pörçükSevmeye bile vaktimiz yok bizimOysa teknolojinin nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyoruz Ne çamaşır yıkıyoruz ne de bulaşık, çayımızı kahvemizi makineler yapıyorİşlerimizi bir telefon, bir faksla hallediyoruz Uçaklar bizi iki saat içinde dünyanın bir ucuna taşıyor Hatta artık gitmeye bile gerek yok, internetle dünya elimizin altında Ama yine de vaktimiz yok işte!Bence doğanın kara bir laneti Biz ondan uzaklaştıkça, o da bizden bütün zamanları çalıyor.Milan Kundera "yavaşlık" adlı kitabında; "yavaşlık hep aldatır,hızlılık ise unutturur" diyor Telefon hızlılık mesela, konuşulanları,söylenenleri unutturur Mektupsa yavaşlık, hep vardır ve hep hatırlatır Evet freni patlamış kamyon gibi yaşamanın hiç anlamı yokAyağımızı gazdan yavaş yavaş çekelim ve biraz mola verip ruhumuzun da bize yetişmesini bekleyelim artıkAceleye ne gerek var?Hayat yalnız biz izin verdiğimiz gibi geçer İyi ya da kötü hızlı ya da yavaş.Her şey bizim elimizde, sevgi de, aşk da, başarı da. Ama ancak kendi ruhumuzla buluştuğumuzda...

25 Ağustos 2010 Çarşamba


Arılığı ve duruluğu kalmayınca, yâni çamurlanıp bulanınca, su da bizim gibi yeryüzünde kirlendiği için huzursuz olur, şaşırıp kalır… İçten içe feryâda ve Hakk’a yalvarmaya başlar. Bu feryatlar ve yalvarışlar üzerine Cenâb-ı Hak onu buharlaştırıp göklere alır. Orada çeşit çeşit yollara sürerek tertemiz eyler. Sonra da bazen yağmur, baz...en kar, bazen de dolu hâlinde yeryüzüne yağdırır. Nihâyet kıyısı olmayan engin bir denize ulaştırır.
HZ MEVLANA

24 Ağustos 2010 Salı


Aşk bu, bilinir mi nereye varır.Ne durdurur özlemini, sevenini.Bakarsın ansızın gelebilirim.Bu kadar yürekten çağırma beni..........' Ümit Yaşar OĞUZCAN

"İnsan, hakkında kafa yormadığı, kaygılanmadığı, çözümlemeye çalışmadığı birini niye sevsin, ona niy...e değer versin? Sevmek bir anlamda sende olmayana ulaşmak, bunun için çabalamak değil midir?"

"İnsanın özü temizdir, su gibi. Önemli olan, bunca kötülüğe, bunca zalimliğe, açgözlülüğe karşı özümüzü koruyabilmek. Dünyanın en zor işi bu. Gündelik hayat acımasızlık çarkı üzerinde dönüyor. Bizi masum özümüzden uzaklaştırmak için hayat birbirinden parıltılı ilişkiler sunuyor: Yalanla, sahtekârlıkla, bencillikle cilalanmış ilişkiler. Nefsimizin iştahını kabartacak renkli oyuncaklar. Ruhumuzu köle edip, aklımızı bedenimizin emrine sokmak için. İşte buna karşı uyarıyor bizi Mevlana Hazretleri. Ve kirlenmemiş olana, bulanmayana, donmayana övgüler düzüyor."

"Büyük sırlara ermek için sabır denizinde yüzmeyi öğrenmen lazım."

"Aşkın tek bedeli vardır, o da candır. Ölümle kutsanmayan aşk, aşk değildir."

"İnsanlar büyüyünce hislerine duydukları güven azalıyor. Görmedikleri, dokunmadıkları, işitmedikleri, koklamadıkları, tatmadıkları şeylere inanmıyorlar. Hayal kurma yeteneğini kaybediyorlar. Mucizelerin gerçek olamayacağını düşünüyorlar."

"Hadiste 'ölmeden önce ölünüz' denmiştir. Bu sözler, Allahın gerçek sevgilileri nasıl olmalıdır, onu anlatır. Manası şudur: Bu görünür dünyaya dair ne varsa hepsinden vazgeçin. Ama sadece maldan, mülkten, sevdiklerinizden, sevinçten ve mutluluktan değil, aynı zamanda acıdan, kederden, yastan ve üzüntüden de vazgeçin"

"İnsana duyulan aşk ölümlüdür, tıpkı beden gibi. Ölümsüz bir aşk için, ölümsüz bir varlığı sevmek gerek. Hiçbir zaman senin olmayacak, hiçbir zaman anlayamayacağın, hiçbir zaman doyamayacağın, hiçbir zaman kavuşamayacağın, hiçbir zaman terk edemeyeceğin bir varlığı"

"İnsana duyulan aşk da, Allah'a duyulan aşkın bir suretidir. O aşkın sureti bile o kadar güçlüdür ki, kişinin aklını başından alır."

"Mevlana, içindeki damlayı yok et ki deniz olasın der"

"Yolculuk sürüyor, arayışın bitmedi ki çaren bitsin. Yol çaredir. Yol aktığı sürece çare tükenmez."

"Külli aşka ulaşmak için cüzi olanı yaşamalısın"

"İlahi aşka düşen âşıklar, gerçek anlamda hiçbir zaman âşık oldukları varlığa ulaşamayacakları için içlerindeki sevda ateşi de hiç bitmeyecek. Her zaman bir ışığın peşinden düşe kalka yürüyecekler, yaklaştıkça ışık onlardan uzaklaşacak, tutkuları hiçbir zaman sona ermeyecek. Çünkü istekleri doyurulmayacak. Onların aşktaki doyumu tümüyle manevi."

"Aşıklar öyle bir dille konuşur ki, o dili ancak deliler anlar. Ve âşıkların yolu, kanunu ahlakı yoktur. Onların tek yolu vardır: Aşk. Onların tek yasası vardır: Aşk. Onların tek ahlakı vardır: Aşk. Onlar sadece aşkın diliyle konuşurlar, ilim ve aklın dili, aşkın bu renkli dilinin yanında sönmüş bir ateş gibi cansız kalır."

"Kadın ile erkeğin aşkı cüzidir, sınırlıdır, geçicidir, ateşi zayıftır, insan ruhunu olgunlaştıramaz, pişiremez, yakamaz."

"Bende bana dair hiçbir şey bırakmayan bu aşk hakiki hürriyettir der Mevlana"

"Mevlana der ki: Sana dilsiz, dudaksız sözler söyleyeceğim / Bütün kulaklardan gizli sırlardan bahsedeceğim / Bu sözleri sana, herkesin içinde söyleyeceğim / ama senden başka kimse duymayacak / Kimse anlamayacak."

"Aşk yolculuğu tek kişiyle başlar, maşukunu bulunca bir müddet iki kişiyle sürer, ama yolun sonunda yine tek başımıza kalırız. Bizde başlayan, bizde sona erer."


~


Ahmet Ümit - Bab-ı Esrar'dan alıntılar

20 Ağustos 2010 Cuma


biz seni görmeden sevmedik mi..?? ey sevgili..!!
Yükleyen rapunzel__. - DiÄ�er müzik videolarına göz atın.

alıntı



Aşkın kendisi miydi güzel olan, yoksa Yusuf'un güzelliği miydi ? Yusuf'un gözlerine dalıp yanmak mı aşk, kuyuya atılıp ölmek mi ? Aşkını zindana gönderip, bir daha görmemeyi tercih eden Züleyha mı iradeli, Züleyha'nın isteklerine boyun eğmeyen Yusuf mu ? Efendisine aşık olan Yusuf mu daha özgüvenli, yoksa kölesine aşık olan Züleyha mı ?

19 Ağustos 2010 Perşembe


Ben her bahar aşık olmam ama, her bahar gitmek isterim, Gititğim olmadı hiç. Ama olsun istemek de güzel....../Can Yücel/

Can Yücel


Bir eşi olmalı insanın,Rüzgar onun kokusunu getirmeli,Yağmur o'nun sesini.Akşam onu görecek diye, pırpır etmeli yüreği,...Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan, eve dönerken....Cennetten köşe almışçasına,Sevdiği, sakındığı, bakmaya kıyamadığı...Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı,Çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı insanın.Ben seni ölene dek seveceğim boş laf,Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim...

17 Ağustos 2010 Salı


Çocuk olsam yeniden.. Bir tek düştüğüm için acısa içim, Ve kalbim; çok koştuğum zaman çarpsa sadece .. / Cemal Süreya

3 Ağustos 2010 Salı


Kavuşma ihtimalinin olmadığı tek ayrılıksın..! Sana uzanamama gerçeğine sağır ve kör bir kalbim var, Birimiz diğerinde ölmeliyiz ki AŞK doğsun. . . (hz. Mevlana)

29 Temmuz 2010 Perşembe


EdebiyLe yaşayan her insanın : Kendi bedenine,kendi yüreğine, kendi ruhuna sonsuz saygısı oLur. .! Benimdebedenime,ruhuma, yüreğime bir saygım var.. Her önüme çıkanLa oLmam,oLanLada hiç seLamLaşmam..! Bana geLen görseLLiğime değiL, imkanLarıma değiL, sahip oLdukLarıma değiL..Menfaatine hiç değiL..! Bana geLenYÜREĞİME GELİR.. SOL YANIMA DOKUNUR.. TENiME DEĞİL..! / Ömer Hayyam

27 Temmuz 2010 Salı


Ben bekleyebilirim. Hayatın baharına tutunup, Kışı geçiririm . Ağlamalarım bitene, yalnızlığım gideme kadar . Uyanırım sabahları, umudumun suyunu veriririm . Bir şarkı söylerim sana. Sözlerini bilmediğim. Seni severim o bilmediğim şarkı gibi. Öpüşmeyi özlerim senle . Hiç öpüşmedik ki diyeceksin soranlara . Olsun, sen beni sevdin mi hiç . Ama ben seni özleyebiliyorum . Bu da benim yeteneğim . Olmasanda severim seni . Hatta ayrılırım senden, haberin olmaz / Ceyhun YILMAZ

6 Temmuz 2010 Salı

Aşk Kendi Yarasını Sarar!


Birileri gider, birileri kalır. Nedeni olmaz bazen, sadece bitmesi gerekir. Kimi kalleşçe, kimi insanca, kimi utangaç, kimi terbiyesizce ama birileri gider.


Neden gittiği, neden bittiği, kimin suçlu olduğu gibi konulara girilmez bu yazıda çünkü işin özü; kalanın yaşadıklarıdır.

Aşk, bir kalbe girip oturduğunda, sonsuza kadar orada kalmayacağını biliyordur. Akla sinyalini gönderir. Bilinçaltı hep tetiktedir.

Ancak insan bunu düşünmez, düşünmek istemez! Yaşadıklarının büyüsündedir, doğrusu da budur. İnsan aşık olunca, son nefesine kadar yanında kalsın ister. Bir ömrün yükünü birlikte çekmek ister. Sabah uyanınca sevdiğinin yüzünü görsün, dünya sadece ikisi için dönsün ister. Fakat istemek yetmez…

Aşk, uzun süre bir kalbin içine hapsedilmekten hoşlanmaz. Kendini mahkum gibi hisseder, kırar bir gün gelir zincirlerini, çıkıp gider.

Aşk giderken, yardımcılarına emreder, onlar gelir otururlar aynı kalbin ortasına. Önce acı başlar görevine. O kadar çok yanar ki canın, sonunda acıyı bile hissedemez hale gelir insan. Bir yüreğin bu şiddette bir sancıya nasıl katlandığına şaşırır kalırsın.
Hani arı soktuğunda, böcek ısırdığında pis kanı dışarı akıtırsın ya; acının görevi de budur. O dayanılmaz kalp sancılarıyla, pis kanı dışarı akıtır. O acıyı çekmeden temizlenmez yürek! Kanatarak, kanırtarak yapar işini acı.

Sırasını savar acı, arkadan öfke geçer yerine. Aklında, ruhunda, kalbinde ne varsa temizlemeye başlar. Kalbin dağınıklığını toparlamak için, sözcüklere döker her şeyi, konuşturur. Söylendikçe, kızdıkça atar dışarı ne kalmışsa gönülde.
Son yardımcı umuttur. Temizlenmiş, dağınıklığı atılmış ama boş duran kalbin içine girer. Yeni bir sayfayı açabilme cesaretini hissettirir. Hiçbir şeyin son olmadığını, daha güzeline, daha iyisine ulaşabileceğini anlatır. Ve bir gün, umudun söyledikleri gerçekleşir.

Aşk bazen, kendisi kadar hercai olmayan ortağını ikna eder. Kendi gider, ortağı sevgi kalır. Sevgi pek nazlıdır, her kalbi beğenmez ama geldiğinde de, çok kırmazsan gitmez.
Aşk, her zaman girecek yeni kalpler arar ama unutmayın ki; her aşk kendi yarasını sarar!
//Alıntıdır//

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Can Dündar


Suskunluğundan tanırım O'nu... Yüzünde her daim nöbete duran ve içindeki depremi maskeleyen gülücüğü bilirim.O depremin yüreğinde açtığı derin yarıklardan en küçük bir iz yansımasa da yüzüne, aşinayım ketumiyetine...Bilirim ki, kabil olsa da, ters çıkarılmış bir kazağı düzeltir gibi içten kavrayıp dışa çevirseniz...... ruhunu, sanki yıllar yılı söylenmeyip saklanmış, dilin ucuna kadar gelip tutulmuş, tam haykırılacakken içe atılmış yüzlerce sözcük, hafızaya kelepçelenmiş binlerce söz, dile getirilmemiş on binlerce itiraz, akıtılmamış onca gözyaşı ilmek ilmek çözülüp saçılıverecektir ortalığa...Ama o konuşmaz.Sabırla dinler, sitemsiz kabullenir ve ruhunun derinliklerine gizlediği çekmecelerde özenle saklar içine attıklarını...Sadece kendisiyle baş başayken açar onları...Kimi zaman gizli bir günlüktür çıkan çekmeceden... Yazar;

...kimi zaman da sırdaş bir silahtır... Sıkar.


* * *Niye bazıları ağzına geleni söyleyip rahat uyku uyurken, "içine atan", sessizliğe gömülüp kendi dehlizlerinin karanlığında yapayalnız kâbuslar görmeyi seçmiştir?Anlatmazlar ki bilesiniz...Kimi nasıl diyeceğini bilmediğinden, kimi bildiğini de diyemediğinden, kimi dediği halde kıymeti bilinmediğinden, kimi bir kez deyip yanlış bildiğinden, suskunluğun o huzurlu kuytusuna sığınmıştır.Sesini en çok yükseltenlerin en haklı sayıldığı bir dünyada, sürüye uyup gürültüye katılmaktansa sessizliğe gömülüp haksız sayılmayı tercih ederek tevekkülle içine kapanmıştır. İç kanamaları zaman zaman ağzından kaçırıverse de, dudağının kenarından sızanın "kızılcık şerbeti" olduğuna inandırır herkesi...Oysa ne kadar gizlemeye çalışsa da, içindeki fırtınanın birilerine fark edileceği umudunu hep korur. Suskunluğunun her şeyi anlattığını sanır. Sanki onca gürültü içinde birileri gözbebeklerini okuyacak ve konuşmayı bilmeyen bir çocuğun derdini anlar gibi, iç dünyasında çağlayan nehrin sesini duyacaktır. Başını sessizce öne eğişinden, sitemkâr imalarından, dargın yalnızlığından derdini anlayacak, şifresini çözüp sessizliğini sese çevirecek birini bekler umarsızca...Oysa gürültünün çağında, kimselerin vakti yoktur, anlatmayanın derdini anlamaya...


Kimse kimsenin gözbebeğine bakıp konuşmaz; yüreğini dinlemeye yanaşmaz.Öyle olunca da hepten içine kapanır "içine atan"... Maddi varlığını dibe çeken bu manevi yükün ağırlığıyla yaşamayı öğrenir. Yükünü sırtlayıp, kendi iç sesiyle sohbet ederek yürümeye koyulur. Kendine yazılmış mektuplar, meçhule karalanmış satırlar, sadece yastığının bildiği sırlarla örer kozasını...Sabah oldu mu, sahte gülümsemesini yüzüne yapıştırıp hayata karışır.Anlaşılmadıkça artar ketumiyeti... Rahat hesaplaşanlara özenerek erteler hesaplaşmalarını... Geciktirilmiş her sohbet, vazgeçilmiş her itiraf, gösterilmemiş her tepki birbirine yapışıp koca bir ura dönüşür içinde... Sonra kanser gibi sarar bünyesini...İçindeki yara, yüzünde gülümseyen maskeyi aşağı çekmeye başlar zamanla... Artık ya içindekileri kusacak, ya da hepten susacaktır.İşte o zaman, "iç" denilen o dipsiz derinlik, o ne atsan dolmaz sanılan kuyu taşar aniden...


Yük, taşınmaz olur. Yıllar yılı sabırla bastırılan volkan, ya umulmadık bir tepki, ya katılırcasına bir ağlama nöbeti veya gizlenmiş bir silah olur, gürültüyle patlar."İçine atan"ları bilmeyenler, kestiremezler bu ani tepkinin nedenini... Yanlış yerde ve son günlerde ararlar ipucunu... Oysa onca yılın suskunluğuyla kaynaya kaynaya dolmuştur yanardağ... Ve gün gelmiş patlamıştır.İntiharı, doğumudur "içine atan"ın... İlk kez yüksek sesle konuşmuştur ve çoğu kez, son olur bu...Artık geride bıraktığı efsane konuşacaktır, kendisi yerine...


* * *Tanırım O'nu...Sessizliğin erdem sayıldığı bu özel dünyanın suskunları bilirler birbirlerini...Çareyi de bilirler.Gözbebeklerine bakıp ruhunda kaynayan volkanı sezecek ve şefkatle "içeri" sızıp O\'nu yukarı çekecek bir dost elini umutla beklerler.Beynine ancak o dost eli uzanabilir.O yoksa yedeği bir kurşundur...//can dündar//

...


Hayır sus !Gitmeni anlarım ama sus !Bahanelerini cüzdanına kaldır !‘Gitmek zorundayım’la başlayan cümlelerini ağzının içine topla......Küçükken öğrenememişsin,...Ağzında yalan varken konuşma !...//özdemir asaf//

2 Temmuz 2010 Cuma

Mevlana Celaleddin-i Rumi


Ben, benden berideyim bugün. Herşey olmaklıktan düşen, hiçbir şeyim bugün.

29 Haziran 2010 Salı

günün sözü Neyzen Tevfik' den

Raki, şarap içiyorsam sana ne. Yoksa sana bir zararim, içerim. İkimiz de gelsek kildan köprüye, Ben dürüstsem sarhoşken de geçerim... /Neyzen Tevfik

Kusuruma Bakmayın Benim Canlar- Y.Erdoğan.



Kusuruma bakmayın benim, canlar, Bağışlayın beni. Ben davullara, bayraklara aldırmayan Bir padişahın yoluna deli divane olmuşum... Çok uzaklardan yürüyen bir adam gibiyim ben, Çok uzaklardan geçen bir hayal gibi...//Mevlana.

25 Haziran 2010 Cuma

Gözlerinde Bir Çocuk Arıyorum!



Bir adım ötede duruyor aşk, en azından duruyor zannediyorum. Henüz bilmiyorum. Olacaklardan da ürkmüyor değilim.


Kollarını açıp gelen, sarılıp sarmalamak isteyen bir adamın karşısında durup bakıyorum. Gerçek misin? Senden önce benzer insanlar durdu orada, onların da heyecanını gördüm. Aynı senin baktığın gibi, sevgi dolu gözleri vardı.

“Ben onlar gibi değilim” diyebilirsin. Senin yerinde olsaydım, ben de aynı sözleri ederdim, ne kadar diğerlerine benzediğimi bilmeden.

İki yol var önümde; ya ne olursa olsun diyerek dalarım aşkın denizine, ya kaçar giderim benim bunları kaldırmaya gücüm yok diye.

Gitmek işin kolay kısmı ve akıl önce kolayı seçiyor. Aslında zorla uğraşmayı da sevdim yıllardır ama tükenmiş bir anıma denk geldin. Tenim kadar genç değil kalbim, zaten zorla atıyor. Kaçmak ve yok olmak en kolayı, hiç değmemiş saymak kelimelerimi aklının derinliklerine, bunu yapabilirim.

Zor olan ise kalıp savaşmak! Ancak bu savaşın yel değirmenleriyle yapılacağı kuşkusu yiyip bitiriyor içimi. Havaya savrulan kılıcımın, sonunda kendime saplanacağından kokuyorum.

Akışına bırakabilirim her şeyi, ne olacaksa olsun diyebilirim. Sen nereye sürüklersen, oraya doğru giderim. Çarpıp durduğumda tekrar ayağa kalkar, yine yalnızlığıma sarılır, aslanlar gibi yürür giderim. Bu cesarete sahibim ama bir şartla, kalbime söz geçirmem gerekiyor.

İçim sana akmadan, hayale kapılmadan, sadece geleni görüp onunla yetinerek devam edebilirsem, zararsız çıkarım bu ilişkiden.

Ne garip değil mi? İki insan aşka karar verdiklerinde -çünkü sanılanın aksine aşk kimseyi hazırlıksızken yakalamaz, içinde ona yer açtığın için gelir, bunun farkında olmasan bile- yanlarında birikmiş korkuları da getirirler. Her iki tarafın endişeleri, beklentileri birikir ilişkinin üstünde. İlk başlarda havadan bile nem kapar, tecrübesi üstünde duranlar. Hemen vazgeçmeye meyillidirler. “Olmayacak” diye geçirirler içlerinden, bir ayakları yolda, diğeri kaldırımdadır.

Ben yine de denemekten yanayım. Bir kez daha yanılmak üzerine çıkabilirim bu yolculuğa. Bir daha düşebilirim, bir daha üzülebilirim. Her şey ve herkes kadar acır içim, en fazla birkaç gözyaşı dökerim. Bunca yaşanmışlıktan sonra, belki onu bile es geçerim.

Bir adım ötede duruyor aşk. Belki bu gece, ne çıkarsa bahtımıza diyerek uzatırım elimi, kim bilir? Gözlerine bakacağım bu gece, gözlerinin derinliğine, içinde aşka susamış bir çocuk arayacağım. Bulursam, belki ben de severim….

Candan Ünal

21 Haziran 2010 Pazartesi

TRENDY BLOG AWARD



deep' im...bloğumu Trendy Blog ödülüne layık gördüğün için çok teşekkür ederim sana :) Hem bu güzel ödül, hem de mutluluğu paylaştın benimle. Bu ödülün yaratıcısı olduğunu öğrendiğim The Trendy Treehouse isimli blog sahibine de böyle bir güzelliği başlattığı için çok teşekkürler. Sayfamda güzel bir ağaç yetiştiriyorum artık :) Bu ağacın tüm blog sahiplerine rahat bir gölge olması dileği ile. Şimdi bende bu ödülün yerine getirilmesi gerken kuralları ziyaretçilerle paylaşmak istiyorum.



- Bloğunuzda ödülle ilgili post hazırlamak (Size ödülü veren kişiye teşekkür etmek)
- Postunuzda, bu ödüle uygun bulduğunuz 10 blog arkadaşınızı belirtmek.
- Postunuz'da, ödülün logosunu yayınlamak (Trendy Treehouse URL linki vererek.)
- Ödülü verdiğiniz 10 blogcuya, aynı kurallarda kendi seçecekleri 10 blogcuya haber vermelerini sağlayacaksınız.


Ve sıra ödülü paylaşmaya geldi.


DERVISH'S WAY

DERVISH'S WAY

DERVISH'S WAY

DERVISH'S WAY

DERVISH'S WAY

Münzevi'nin yaşamı

Münzevi'nin yaşamı

Münzevi'nin yaşamı

Münzevi'nin yaşamı

Münzevi'nin yaşamı


sayfamın on kişiye bedel iki güzel ziyaretçisine bir kez daha teşekkürler :)


16 Haziran 2010 Çarşamba

günün sözü

Sustum! Birikti yanaklarıma alfabe. Yâ İlahî! Sükûtumu en güzel duâm eyle...

15 Haziran 2010 Salı

Nazım Hikmet - Bence Simdi Sen de Herkes Gibisin

Nazım Hikmet - Bence Simdi Sen de Herkes Gibisin | video.mynet.com



Gönül çalamazsan aşkın sazını,ne perdeye dokun neteli incit...

Eğer çekemezsen gülün nazını ,ne dikene dokun ne gülü incit....

Âsik Hudai

"Bilmelisin ki.. Duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez. Bilmelisin ki.. Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır...." Can Yücel


Yüz daha versen yüz uman yüzler bilirim, Yokuşlara kardeş olan düzler bilirim, Dünya öküzün üstünde derler ama, Dünyanın üstünde nice öküzler bilirim...

Necip Fazıl Kısakürek

7 Haziran 2010 Pazartesi

Bir saat beklemek çok uzun iş, aşk biraz ötede duruyorsa...


Bir saat beklemek çok uzun is,

Aşk biraz ötede duruyorsa;

Kısadır sonsuzluğu bekleyiş,

Sonunda aşk armağanı varsa..



Emily Dickinson
Çeviren: Talat Sait Halman

....


Aynasıdır inanmışın bir diğer inanan.Aynasında kusurlarını görsün ve erdemlerini göstersin diye insan...

Ne derece cilalanırsa saf aynalar, o denli artar gönüllerde aşk... (Şeyh Galip)

3 Haziran 2010 Perşembe

alıntı..




lisânı ağızda olanı değil, lisânı gönülde olanlara yâr et bizi... tebessümü simâsında olanı değil, tebessümü gönülde olanlara kat bizi... aşkı tende sananı değil, aşkı ruhunda can bilenlere arat bizi!..
bârân-î

Doğdular, yaşadılar ve öldüler.

''Doğdular, yaşadılar ve öldüler.”Bu söz aslında hayata dair herkesin özetinin aynı olduğunu söyler.Farklılık göstermeksizin.Doğum ve ölümde eşitlenir insanlar. İstisnasızdır.Birbirimizden tek farkımız, öldüğümüzde “Farkındalıkla” yaşadıklarımızdır...
(alıntı)

5 Mayıs 2010 Çarşamba

MEVLANA



Haydi… Sen simdi ” su olduğunu” düşün ve kendini ” su gibi ” hisset… Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı… Su gibi yaşam kaynağı ve su gibi bitmez tükenmez olduğunu anımsa… Ama yine su gibi ” küçük bir bardağın içine” sığdır ki kendini girebilmeyi öğren insanların damarlarına. Yaşam ver… vazgeçilmez ol!. (Mevlana)

alıntı...



Vardım Aşkın mutfağına, elime geçti demlik tenhamda, aldım içine Seni koydum yüreğimle Sevgili, Aşkın Ateş Ocağına attım Hasretinle yaktım altını, yandım ebedi, bekledim başında gah umutsuz, gah elemle, gah zamanlarım oldu muhabbetli Senli benli, sonra uzandım bardaklara, uzandım Sana, elime Sen geldin, aldım içlerinde bir tek Seni, doldurdum içine Sevgili; yüreğimi, aşkımı, hasaretimi, sevgimi... yani Seni doldurdum içine Ey Nazlı Sevgili. şimdi sundum demli çayımı Asil Yürekli; buyur iç içebildiğin kadar, doya doya, diz dize Ey Güzel Sevgili.

4 Mayıs 2010 Salı

...

Kalbim,bir etten organ sadece.... Kalbim yüreğim olur Sen gelince...'y.erdogan'.

Bağda binlerce ay yüzlü güzeller var. Güller ve misk kokulu menekşeler var."Oysa benim için senden başkası yok...(Hz. Mevlânâ)

Ey Dost… Ey dost! Sana gelmek yaşama sevincidir. Hatta bir yaşama biçimidir. Sana geldiğimde donanmış, onanmış olurum. Dosta gelmek bir irfan mektebine ermek, bir irfan meclisine girmek demektir, bilirim. Hayâtı yeniden, bir daha ve her an yorumlamaya seninle başlarım. Her şey yeniden ve tâze bir anlam kazanmaya başlar sâyende.

Ey dost! Kentin o süflî, abûs çehresinden soyutlanarak sana gelirim. Maddî olan şeylerin kıymeti arttıkça dostluklarının ve dostlarının değeri tükenen şehir insanından kaçarak sana yönelirim. Çünkü ben kendimi, yani seni dahası sendeki beni aramak için gelirim.

Ey dost! "Herkesin kişisel bir menkıbesi vardır." derler. Benim menkıbemin başlangıcı da sonu da sendedir. Sen hep bana; "Odunların doğrusunu taşımayı" ögütlersin. Çünkü senin kapından eğri odun giremez. Kişisel menkıbemi ararken; rehberim, kılavuzum sen olursun hep.

Ey dost! Ummâna kavuşmak için ırmaklar nasıl mecrâlarını seçerse, ben de gönlümdeki ummâna giden yol olarak seni seçerim. Sana hep sâde ve susuz gelmek isterim. Gönlümün derinliklerine dalmanı, bütün yaralarımı sarmanı ve hasta rûhumu onarmanı beklerim.

Ey dost! Ben sana dostça seslenen bir âşık gibi gelirim... O dostuna diyordu ki: "Leylâ değilim dost, lâkin çöle çağırırsan gelirim. Sana "yalan" halde gelmem, toplarım özümü "yalın halde gelirim. Kapıyı çaldığımda "kim o" dersen, "sensin efendim" derim. Ben olmam kapında, "sen" olur gelirim. Sen "gel" de yeter ki, yola yük olmam, "yol" olur gelirim."

Ey dost! Senin huzûrunda ne gam ne keder nede dünyevî meşgaleler var. Çünkü sen her an O(c.c.)'nunlasın. Senin seyrin O(c.c.)'ndan O(c.c.)'na ve O(c.c.)'nunladır. Sende dâimâ O(c.c.)'nu hatırlatan bir şeyler var. Senin yanında birden başka bir âleme girmiş gibi olurum. Âlemim değişir .Dünyam kaybolur. Dahası ben kaybolurum. Bu yüzden hâlimi arz etmem imkânsızlaşır. Fuzûlîce sızlanırım hep: "Arz-ı hâl etmeye cânâ seni tenhâ bulamam Seni tenhâ bulicak kendim aslâ bulamam"

Ey dost! Hangi vakit yanında bulunsam hep aynı hislerle dolarım! Benim aradığım dünya işte bu dünyadır, bu âlem benim rüyâlarımın süsüdür.Ben hep bu hasret ile yanarım. Bütün sorularımın cevâbı sendedir. Ben hep bu ânı özlerim. Belki de beni bu hayata bağlayan çok az sebepten birisi; sen gibi hakîkî bir dostla buluşmaktır. Bir Allah dostunun söylediği gibi: "Beni bu dünyada tutan üç şey var. Allah için sevdiğim dostlarim, Namaz, Ve seherlerde kalkıp yaptığım gece ibâdetleri."

Ey dost! Senin yanında doktorun odasındaki hasta gibiyim. Heyecan, korku, sürûr; hepsi bir arada. Hem iyileşmek istiyorum, hem korkuyorum. Hem sana koşmak, hem de senden kaçmak istiyorum. Senin şefkat yüklü yüreğinde ısınmak, acıtan reçetelerinle tedâvî olmak istiyorum. Kimi zaman senden hiç ayrılmamak kimi zaman da hiç karşılaşmamayı diliyorum. Ne garip değil mi?

Ey dost! O kadar yakınımdasin ki; beni sen sanırım. Sana o kadar yakınım ki; seni kendim sanırım. Bağışla şaşkınlığımı. Bu hâlime anlam vermekte oldukça zorlanıyorum. Âşık bir gönlün serzenişini andırıyor benimkisi: "Bana öyle yakınsın ki Seni ben sandım Sana öyle yakınım ki Beni sen sandım Sen mi bensin?Ben mi senim?

Ey dost! Ancak seni görünce yüzüm gülüyor. Senin lâtif varlığın ve gönül çalan güzelliğin karşısında çâresizim. Bakışların bana mutluluk veriyor, kabıma sığmaz bir hâle bürünüyorum. Senin sevdâ ateşin öylesine yakıcı, öylesine derinden ki, bunu anlatmaya ne gücüm var ne de tahammülüm. Seni anlatmak âteşten kelimeler toplamak, bir yangına körükle gitmek gibidir biliyorum.

Ey dost! Derdimi kimseye dökemiyorum. Bu hâlimden dolayı beni kınıyorlar. Aldırış ettiğimi sanma. Sadece üzülüyorum. Anlaşılmak gibi bir derdim de yok. Her gün onlarca yüzle karşılaşıyorum. Ne var ki o yüzler bana tanıdık gelmiyor. Hep seni arıyorum. "Bağda binlerce ay yüzlü güzeller var. Güller ve misk kokulu menekşeler var."(Hz. Mevlânâ) Oysa benim için senden başkası yok.

Ey dost! "Sana âşık olduğum için bana öğüt veriyorlar. Öğüt bana ne yarar verir? Zehirli su içmişim. Bana şekerin ne yararı olabilir? Benim için ayağını bağlayın diyorlar. Oysa deli olan gönüldür. Ayağımın bağlanmasının ne faydası var?" (Hz. Mevlânâ) Züleyhâ'yı kınayanlar Yûsuf(a.s.)'un güzelliği karşısında ne yaptılar? Onların yarası "El Yâresi" idi. Ya bu "Dîl Yâresi"ne ne demeli!

Ey dost! Sözü uzun tuttuğum için beni bağışla! Senin yâdından başka , gönlümü neye bağlarsam, ona tövbe olsun. Seni zikretmeksizin, seni anmaksızın, nerede oturursam tövbeler olsun. Sen bana yine kuş dili ile konuş. Beni aşkınla deli dîvâne kıl. Sûretinden ve dahası sîretinden mahrum etme. Bu gönül senin evindir.

Sevgili!..


Kapına geldik;aşkı öğret bize;ve aşkını ver yüreklerimize. Bir nihânîce gamzene gamzede âşıkların adına... Hani uykuya dalınca kenti, ve yalnız başına kalınca kendi... Hani yalnız gecelerde konuşmadan kalınca dilleri, ve hâl üzre gönüller anlar olunca bütün dilleri... Vicdan sesinden bîzâr kürek mahkumlarınca, hani âşıkların hasreti özlemle karınca... Hani gurbetin ucunda gönlüme gömen de seni, hani senigurbet gurbet gönlüme gömende... Güneş ve ay nurunu aşkından alırken; güneşin ışığı aya vurur gibi âşığı aydınlatırken... Gel ey Sevgili bir huzmecik bahş eyle âsî ve aciz üftadene, ve umut ver peykin olmaya teşnekem zerrene. Aşkları unutan bendene aşkını unutturma!.. Her şey sen olsun şu dünyada ve olmasın sen olmayan dünya da...(Kırk Güzeller Çeşmesi)



İşin özü ve özeti şu: Ecel geldiğinde
terk edecek ne kadar az şey var ise “lebbeyk!”
diyerek ölüme o derece çok kucak açılabilir. O halde varlığınız
çoğaldığı oranda onu hayır yolunda azaltınız ki yolculuklarınız kolay
olsun!.. Çokluğun derdi elbet çok olur; yokluk kapısında nefis de yok
olur.

Yunus ne güzel söylemiş: ...
Bunca varlık var iken
gitmez gönül darlığı.
İskender Pala (Varlık-Yokluk isimli yazısından..)

ETME

"Bir sabah olan oldu, Şems yoktu... Celalettin dostunun gidişiyle adeta yıkıldı... Büyük ıstıraplar içinde dosta onlarca beyit, şiir ve rubayi yazdı. İlahi aşkının ilk kıvılcımını başlatan biricik dostu Şems artık yoktu. Büyük acı, üzüntü ve keder vardı... " Biricik dostu Şems, Mevlana ve Konya'yı terk edip Şam'a göçe karar verince, Mevlana "Etme" diye yakarır ona...

yılmaz erdoğan etme | izlesene.com

19 Nisan 2010 Pazartesi

Rumi'den


Söküklerini dik sözlerinin, dilini kalbine yanaştır; dilinle söylediğini kalbinle de söyle. Dikiş tutmuyorsa şayet,söylenmeyi bırak; sus, kalbinden geçmeyeni diline değdirme...

13 Nisan 2010 Salı

Yüreğini Koy



Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna Rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin.


Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır.


Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu.


Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak İçin uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı Öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki....


Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun Unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....


Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun as olan yürektir. Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...

Nazım HİKMET

12 Nisan 2010 Pazartesi

Aşkın iki yakası....



İki yaka arasındaki boğazdan geçecek doğru gemiye binip imkansızı başarabileceğimiz bir hayatta var önümüzde. İmkansızı başarabileceğimiz gemilerin, gelip geçişini seyredişimizde. Tıpkı geçmişte kaçırdıklarımız gibi.
(alıntıdır)

MEVLANA


Uzulme der Mevlana ve devam eder KAYBETTIGIN HERSEY BIRGUN BASKA SURETTE GERI DONER .. (MEVLANA)